medyauzmani.com

Biz Beşiz – Muhammed Emin Bash | çevirmen çemberi

Mehmet Emin Baş, Matthias Waldbacken imzalı “Biz Beş Kişiyiz” kitabını Kayıp Rıhtım okurları için Türkçeye çevirme yolculuğunu yazdı. Bilimkurgu ve korku türlerinin ham ve kırsal gerçeklikle buluştuğu roman, geçtiğimiz aylarda Timaş Yayınları’nın Dünya Edebiyatı serisi ile dilimize kazandırılmıştı.

* * *

Bir kitabı okumaya başladığımda beni ona çeken hikayesi değil, tarzıdır. Matthias Waldbakken’in dünya edebiyatının Timaş serisinden çıkan Biz Beşiz adlı romanı da ilk sayfadaki zorlu anlatımıyla beni kendine çekti. Yazarın diline bir önceki romanı Garcon’u çevirdiğimden zaten aşinaydım. Dolayısıyla beklentilerimi karşılamayan, aksine onları bir adım öteye taşıyan keyifli bir ikinci kitap oldu. Yazarın dürüst anlatımından güç alarak kendi çapımda daha cesur diyebileceğim dürüst bir dil kullanmaya çalıştım. Şimdi, aldığım geri bildirimlerden, bunda bir nebze de olsa başarılı olduğumu hissediyorum ve mutluyum.

Kitabı tercüme etme isteğimin en önemli nedenlerinden biri bambaşka bir kültürel atmosfere hakim olma isteğimdi. Çünkü bir kitabı çevirirken, bu kitabın doğduğu coğrafya sosyolojisini en ince ayrıntısına kadar kavramanız gerekir. Çünkü her şeyin başladığı nokta dildir. Bir nesneyi adlandırırken bile o alandaki deneyimlere dayanır. Bu nedenle en basit kelimelerden başlayarak bütün bir geleneği tanımak mümkündür. Bu bence paha biçilemez bir başarı. Neredeyse Norveç’e gitmeden Norveçli olmak gibi.

We Five’ın yazarı Matthias Waldbakken, aynı zamanda Norveç’in en tanınmış sanatçılarından biridir.

Yetenekli Matthias Waldbakken sadece bir yazar değil, Norveç’in en ünlü sanatçılarından biridir. Müzik, resim ve edebiyata hakimiyeti o bölgenin sosyal dinamikleriyle birleşince ortaya tam metinler çıkıyor. Yazarın günlük yaşamı detaylandırırken evrensel bir dokunuşla ifadeleri kullanmasının en güzel yanlarından biri olduğunu düşünüyorum. Bu hem çevirmen olarak işimi kolaylaştırıyor hem de okuyucuların bu kültürü daha basit bir şekilde anlamalarını sağlıyor.

Garson adlı romanında tarihi Hills Lokantası’nı mekân olarak seçen yazar, restoranın duvarlarındaki tablolardan aldığı resim bilgisini, piyano çalan müzisyen karakterinden aldığı müzik bilgisini de bu mekâna aktarmaktadır. restoranın asma katını, parlak yorumlarıyla hikayenin akışına bırakıyor. Benzer şekilde, örneğin We Are Five’da Metallica’nın ilk albümü Kill ‘Em All’a ayrılmış bir bölüm var. Bu tür duygusal manevralar ile dünyanın diğer ucundaki okuyucu ile iletişim kolaylaşır ve metnin tadı güzelleşir.

Norveç’in çok ilginç bir kültürel atmosferi var. Kitabı okurken bir yandan söylenenlerden dolayı ne kadar tuhaf olduğumuzu hissediyoruz, diğer yandan bize anlatılma şeklinden dolayı sonunda ne kadar uzakta olduğumuzu görüyoruz. Burada elbette yazarın başarısı ön plana çıkıyor. Coğrafyasını iyi anlayan ve bunu global ölçekte sunabilen bir ustamız var. Bu yönteme benzer şekilde artık dünyaya mal olan bu atmosferi bizim coğrafyamıza da uyarlamaya çalışıyorum.

Edebi çevirilerde bence en önemli noktalardan biri orijinal metnin “hayat perspektifini” doğru bir şekilde yansıtmasıdır. Bunun için de söylenenlerin dengeli bir oranda dilimize girmesi gerekir. Sadık olmaya çalışırken farklı bir renge geçerek yazarın aklından çıkmak ya da aynı tadı vermeye çalışırken orijinal malzemenin yeniliklerinden uzaklaşıp monotonlaşmak mümkündür.

“En büyük korkularımdan biri monoton olmak”

Tekdüzelik bir çevirmen olarak en büyük korkularımdan biridir. Bu yüzden romanımda çok oyunbaz olmamaya dikkat ederek yeni şeyler denemeyi seviyorum. Örneğin, aynı anlama gelen farklı bir kelimeyi düzenli bir cümlede kullanarak okuyucuyu rutin bir rutinden kurtarabilir, ayık tutabilir ve iletilmek istenen duyguların basmakalıplaşmasını önleyerek gerçekten hissedilmesini sağlayabiliriz. . Ne kadar iyi olursa olsun, hep aynı şeyleri okumaktan gözlerini alamayacak kadar ileri gitmiş, yeniliklere açık aydınlar nasıl olsa keyif alacaklardır.

Dil belki de hayatımızdaki en önemli araçtır. Doğru kullanıldığında en sağlıklı iletişimi oluşturan, dolayısıyla dünyamızı güzelleştiren tek zenginliğimizdir. Onu korumak ve kollamak bizim görevimiz. Ama bunu yaparken dili kutsallaştırmaya, mesela Orhan Pamuk’u Türkçe bilmemekle suçlamaya gerek yok diye düşünüyorum. Nihayetinde dil, tanrılar tarafından gönderilen bir amaç değil, içinde yaşadığımız ve sürekli değişen koşullar çerçevesinde gelişen ve gelişen bir araçtır. Korumaya çalışırken toprağa gömmeyelim, elinden tutup dans edelim, tadını çıkaralım.

Okuma hızının giderek düştüğü ve internetin istilasına yenik düştüğü günümüz dünyasında gündelik hayattan ne kadar uzak durursak o kadar iyi. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Zaman Yönetimi Enstitüsü adlı şaheserinde dediği gibi: “Bu dünyada bir yenilik var, inkar edenlerin vay haline!”

İçinizi güzelliklerle dolduracak nice yenilikleri okumanız dileğiyle…

Muhammed Emin Bas

Biz Five People ile ilgili yorumlarınızı Lost RIhtIm forumunda bizimle paylaşabilirsiniz. Çevirmenin diğer maceralarını web sitemizden buradan okuyabilirsiniz.

facebook heyecan whatsapp

Diğer gönderilerimize göz at

Yorum yapın