Aaron Semin, ilk kitabı Blessed Blood’ın çıkış hikayesini anlatıyor. Osmanlı döneminden günümüze. Tarih, fantastik ve polisiye türlerini bir araya getiren roman Pegasus Yayınları adıyla yayınlandı.
* * *
Okumak çocukluğumdan beri bir tutkum oldu. Kitapların okurken beni içine çektiği büyülü dünyalarda dolaşmayı her zaman sevmişimdir. Neredeyse okumaya başladığım günden beri Agatha Christie cinayetlerini çözmeye, Dostoyevski’nin distopik karakterlerinin psikolojisini anlamaya ve Bidiba’nın derslerini The Governor için paylaşmaya çalışıyorum. Yazma yolculuğum çok sonra başladı. Üniversite yıllarımda Baudolino’nun Umberto Eco’sunu okurken yazmam gerektiğini hissettim. Zengin tarihimizde fantastik ve gizemli romanlar yazmak zorunda kaldım. Bir anlamda tüketmeyi bırakıp üretmeye başlamam gerekiyordu. Blog yazıları ve kısa öyküler yazmaya başladığım serüvene Lost Dock’ta devam ettim. Öykülerim, Kaldırım kurmaca ve aylık Kayıp Rıhtım öykü koleksiyonunda “Semazial” takma adıyla yayımlandı. Burada aldığım eleştiriler ve edindiğim dostluklar beni birkaç kademe yükseltti diyebilirim.
Aklıma gelen küçük fikirleri olay örgüsü ve karakter tasarımıyla zenginleştirmek çok eğlenceliydi. Ama bu hikayeler kısa hikayelere sığmayınca bir adım geri çekildim. Roman yazmak ya da kitap yazmak uzun ve meşakkatli bir yoldu. Hikayelerimi bir oturuşta yazmayı severdim. Bu sebeple ya zamanla aklımdan geçen güzel fikirleri bir kenara attım ya da kısa kesip yayınlamaya karar verdim. Aslında, “Blessed Blood” yıllar önce aklımdan geçen bir fikirdi ama onu bir kenara bıraktım.
Table of Contents
Mübarek kan fikrinin ortaya çıkış süreci
Yaklaşık on yıl önce, görevim olmadığı halde Yeniçeri Ocağı’nın kapatılması ile ilgili araştırma yaparken aklıma bu fikir geldi. Bir perili köşk macerası yazacaktım ve bunu Türklerin inancıyla ilişkilendirecektim. Bu fikri değerli meslektaşım Mehmet Berk Yılterik ile paylaştığımda çok beğendi. Bunu kesinlikle yazmam gerektiğini söyleyerek beni cesaretlendirdiğiniz için teşekkür ederim. Ama hikayeyi yazarken zihnimde yeni bir kapı açıldı. Açılan her kapıdan yepyeni bir karakter çıkar ve hikayenin vazgeçilmez bir parçası olur. Bunun basit bir kısa hikaye olamayacağını kabul ettiğimde yazmayı bıraktım.
Rahmetli besteci Melih Kibar ile yaptığı bir söyleşide “Bir eseri besteledikten sonra asla notaya koymam. Hala hatırlayıp ertesi sabah veya birkaç gün sonra çalarsam otuz yıl böyle dinlenilir.” Daha sonra.” Bence bu sözler hikayeler için de geçerli. 2016’da Blessed Blood’ı yeniden yazmaya karar verdiğimde, tüm karakterler kafamda tüm olay örgüsüyle tasarlandı. Tek yapmam gereken yazmaya başlamaktı. Yazmaya başladığımda farklı bir sorunla karşılaştım. Ne yazdığını anlayamadım. Yaklaşık yüz sayfa yazdıktan sonra tekrar okudum ve “Bunu sana gerçekten söylemek istiyor muyum?” sorusunu kendime soruyordum. Yazdıklarımı defalarca sildim. Tasarım sürecinde yaptığınız hatalar asla hata değildir. Ne yapmayacağını bilmek, ne yapacağını bilmek kadar faydalıdır.
Bu yeniden başlamaların en büyük sebebi hikayeyi anlatırken hangi karaktere odaklanacağım konusunda kararsız kalmamdı. Komiser Tekin Karaca’ya odaklansaydım çok polisiye bir kitap olurdu. Öte yandan Jedem Douman’da gerilim iksirini artıracaktım. Her karakterin kendine has ilginç hikayeleri var. Ama benim kahramanım bunların hiçbiri değildi. Kahramanım, söylediği her şeyi doğru yapan ve her dövüşü kazanan, doğuştan başarılı bir karakter olmamalı. Her konuda kendini kanıtlamış güçlü bir karakter yerine kendini kanıtlaması gereken bir karakter seçmeliydim.
Arsa ve beklenmedik kahraman
Bu yüzden Cihan Akşa hikayenin ana karakteri olmuştur. Perili köşkte işlenen cinayetlerle hiçbir ilgisi olmasa da bu cinayetlerden en çok etkilenen kişi o olmuştu. Hayatı boyunca kendisine söyleneni yaptı. Cihan, üniversiteden iyi, uslu bir çocuk olarak mezun olmuş, annesini gururlandıran bir hukukçuydu. Ayağa kalkabileceğini kanıtlamak için açtığı ofisinde, kaderin bir cilvesi olarak on yıl önceki cinayetlerin faili olarak görülen Ömer Pehlivan’ı savunurken buldu kendini. Roman ilerledikçe yaşadığı dehşet ve hayal kırıklıklarının hayatını ve kişiliğini nasıl değiştirdiğini, geliştirdiğini göstermek gerekiyordu. Karar verdiğimde parmaklarım sanki çok iyi bildiğim bir enstrümanı çalar gibi yazmaya başladı.
Nihayet 2020’de tamamlandığında, dürüstçe söyleyebilirim ki, aklıma not edebileceğim bir çalışma. Sayın İhsan Al Tatari ve Ş. Yüksel Yılmaz’ın kitap çıkarmam için baskı yaptığını, yani onun sevgi dolu sözlerinin beni bu süreçte zorladığını söylemek yanlış olmaz sanırım. Umarım okuyucu da bu kitabı beğenir.
Harun Grace
Blessed Blood’ın çalışmaları ile ilgili yorumlarınızı Lost RIhtIm Forum’da bizimle paylaşabilirsiniz. Sitemizdeki diğer yazarların maceralarına ulaşmak için buraya tıklayabilir, tüm içeriklerimizden anında haberdar olmak için bizi Google Haberler’den takip edebilirsiniz.
facebook heyecan whatsapp
Diğer gönderilerimize göz at
- Black Beauty’nin uyarlaması Disney+’a geliyor
- JK Simmons ile Jonah Jameson da Venom 2’de olacak
- Vahşi Hikayeler – Edith Nesbitt | Haftanın Kitabı #247
- Mobil ödeme borsası için Uşak Eşme
- Stephen King’in The Regulators adlı romanı filme çekiliyor
- Loki serisinden iki büyük haber
- 29. SAG (Screen Actors Guild) Ödüllerini kazananları açıklanıyor
- Richard Chezmar’ın korku-polisiye romanı “Umasi’nin İzinde” Türkiye raflarında
- Brandon Sanderson’dan harika bir yeni macera: İsimsiz Çocuklar
- Altın Küre adayları açıklandı: Kara Panter, En İyi Drama dalında aday gösterilen ilk süper kahraman filmi